Yaşam, siyah beyaz bir film değildir…
Bu yazımda hayatımızın en büyük ve yanıltıcı mitlerinden biri olan “ Ya hep, ya hiç” mantığından bahsedeceğim. Gençliğimde farkında olmadan kendime yaşam felsefesi olarak seçtiğim ya hep, ya hiç mitimin aslında; dünyaya siyah ya da beyaz gözlüğünden bakma hatası olduğunu fark ettim. Bu mitin; duygusal zeka konusunda yaptığım araştırmalarda sıkça rastladığım bir kısıtlayıcı inanç olduğunu öğrenince de, üstünde bir hayli düşünmeye başladım .
Zıt kutuplu düşünme olarak da geçen bu zihin yapısı; meğer, bizi dünyanın renklerini görmemiz için ne denli alıkoyuyormuş. Bu düşünce yapısının geldiği sağlıksız inancı anlamak için, gazetelerin 3. sayfa haberlerini okumamız da yeterli bence. Adamın biri “ ya benimsin, ya toprağın” şeklinde sevdiğine bir anda kıyabiliyor. Ya da seçimlerde kendi düşüncesine zıt bir partiye oy verenlerin karşıt görüşlerini bazı seçmenlerin; vatan haini, kansız vb suçlamalarına da tanık oluyoruz sosyal medyada satır aralarında….
Zıt kutuplu düşünme; kişinin kendisinden ve başkalarından beklentilerini de mantıksız bir şekilde yükseltebiliyor.
“ Ya mükemmel yaparsın, ya da hiç yapma”
“ Birine ya tam güvenirsin, ya da hiç” gibi…
Zıt kutuplu düşünme alışkanlığımızın temelleri çocukluk yıllarımıza dayanıyor aslında. Küçük bir çocukken hata yaptığımızda ya da başkaları gibi düşünmediğimizde ebeveynlerimiz tarafından aldığımız tepkiler; bizim konuyla ilgili olumlu ya da olumsuz pekiştirmeler oluşturmamıza sebep oluyor. Ebeveynlerimizin farkında olmadan kurduğu “-meli, malı “ yüklemiyle biten cümleler; bilinçaltımızda kısıtlayıcı inançlarımızı yaratmaya başlıyor.
“ Kurallara her zaman uymalıyız”
“ Büyüklerimize saygı duymalıyız”
“ Ödevlerimizi zamanında bitirmeliyiz”
Bu cümleler bir de :
“Kurallara uymazsan, hayatta başarılı olamazsın”
“ Büyüklerine saygı duymadığın için sen saygısız birisin”
“ Ödevlerini zamanında bitirmediğinden sen tembel birisin” gibi cümleler; bilinçaltımıza kimliğimize yapılan saldırı şeklinde yerleşiyor ve bu nedenle kendi kendimize sağlıksız bir iç eleştirmen oluşturuyoruz. Ve bu iç eleştirmen ,farkında olmadan başkalarına karşı düşüncelerimizde de bir içsel yargıç oluşturmamıza sebep oluyor.
Nereden mi biliyorum?
Çünkü bende de var. Gittikçe azalsa da hala var.
Mükemmeliyetçilik gibi gereksiz bir alışkanlığımla başa çıkmaya çalışıyorum mesela. Bu alışkanlığımla aslında önce kendime eziyet ettiğimi ve kendime hoşgörülü olmam gerektiğini fark ettiğimde yavaş yavaş rahatlamaya başladım. Hata yapma hakkımın olduğuna ve hata yaptığımda bu hakkımı kullandığıma ikna oldum. Önemli olanın bir şeyi en iyi şekilde yapmak değil, onu yapmak için elimden geleni yaptığıma ikna olmak olduğunu anladım.
Bu hoşgörüyü kendim için göstermeye başladığımda ne oldu biliyor musunuz?
Başkalarına da hoşgörülü yaklaşmaya ve farklılıklara saygı duymaya başladım.
Ayrıca kendime koyduğum hedefleri gerçekleştirirken çok daha hızlı yol almaya başladığımı fark ettim. Çünkü artık en iyisini yapmak değildi önemli olan. Önemli olan; onun için ne denli çaba sarf ettiğimdi.
Gökkuşağını çok severim ben.
Ya siz?
Gökkuşağı, yağmur damlasının güneş ışığında kırılması sonucu oluşan bir renk cümbüşüdür. Yağmur damlası ben isem, ışık da farkındalığım olmalı bence.
İşte bu yüzden yaşam, siyah beyaz bir film değildir sanki.
Bence..
Ya sizce?
Başak Tecer
Sitede Başak Tecer imzasıyla yer alan her türlü makalenin tüm hakları saklıdır. Hiçbir şekilde izinsiz kopyalanamaz, alıntı yapılamaz. Marka patent no: 2014-32347.Aksi bir durumda yasal işlem başlatılmak zorunda kalınacaktır.
Önerilen Eğitimler: Duygusal zeka, NLP ile kişisel liderlik