
HARVARD BUSINESS REVIEW TÜRKİYE- BAŞAK TECER
Willfull Blindness aslında hukuksal bir terimdir. Kişilerin içine düştükleri yanlış bir eylemin sorumluluğundan veya hukuki sonuçlarından kurtulabilmek adına, kendilerini bilinçli olarak gerçeklerin farkına varamayacakları bir pozisyonda tutarak sorumsuz kalmaya çalışmaları durumudur.
Willful Blindness: Why We Ignore the Obvious at Our Peril kitabının yazarı ve Willfull Blindness ( İstemli körlük) konusunda otorite olarak kabul edilen Margaret Heffernan TED Talks’taki Dare to disagree isimli konuşmasında 1950’lerde yaşamış Alice Stewart isimli bir kadın doktorun istemli körlüğe karşı verdiği çok ciddi bir mücadeleden bahseder. Kendisini hastalık esaslarının tespit edilmesine adayan Stewart, Kanserli Çocuk vakalarının üzerinde çalışıyordu. Ölen çocukların birçoğu varlıklı ailelerden geliyordu. Ve tüm çocuklarda bulduğu ortak özellik şu oldu: Her iki çocuktan birinin annesi kendisine hamileyken röntgen çektirmişti. O yıllar Tıp Dünyası’nda bu bir şok etkisi yarattı çünkü röntgen cihazına hastalıkları teşhis eden bir mucize gözü ile bakılıyordu. Bu bilginin bir an önce yetkili makamlara ulaşması için harekete geçti, o dönemde bu saptamanın Nobel Ödülü’ne layık görüleceğini düşünenler bile oldu. Ama tahmin edin ne oldu? Röntgen cihazının hamile kadınlarda kullanımının yasaklanması tam 25 yıl aldı. Yanlış duymadınız, 25 yıl… Bu süre boyunca insanlar üç maymunu oynamaya devam ettiler.
Şirkette işler birdenbire sarpa sarmaya başladığında ve kurumun yaşadığı finansal zorluklar ayyuka çıkınca çalışanlardan hızla sesler yükselir. Biz başımıza bunun geleceğini biliyorduk. Her şey sözde güllük gülistanlık iken adeta Lale Devri’nde yaşayan yöneticiler tek tek batan gemiden kaçmaya başlarken geminin en çalışkan tayfalarını da beraberinde götürürler.
Bazen yeni alınan müşterinin şirkete kardan çok zarar getireceğini bazense sadece patron istedi diye alınan kararların orta vadede şirketi batağa sokacağını bilenler olur da istemli bir körlük içinde yaşamlarına devam ederler.
Kendisi olumsuz etkilenmediği için prim sisteminde yaşanan adaletsizliğe, iş yükünün dengesiz dağılımına, haksız yere işten çıkarmalara, hakaret ederek konuşan bir yöneticiye ve kurum içinde yaşanan mobinge sessiz kalmak ve bu benim sorunum değil yaklaşımı benimsemek de bir nevi istemli körlük değil midir?
Greenpeace’in iddiasına göre 20 Nisan 2010’da Meksika Körfezi’nde BP’ye ait bir açık deniz platformunda yaşanan patlama ve bunun sonuçlarının kamuoyundan saklanmasına göz yumanlar içinde sadece BP Yöneticileri değil aynı zamanda bu konuda rapor hazırlayan bazı bilim adamları da vardı.
Şirketler birdenbire batmazlar, ekonomiler birdenbire alt üst olmaz ya da kurumunuzun karlılığı bir gecede düşmez… Atalarımızın dediği gibi aslında perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Sigara içerseniz kanser olursunuz, bana bir şey olmaz mantığı istemli körlükten başka bir şey değildir. Etkili bir insan kaynağı politikanız yoksa işgücü devriniz artar ya da harvurup harman savurur, elinizdeki emtiaları üç kuruş beş paraya satar, kredinizi başka bir kredi ile yapılandırmaya çalışırsanız borç batağına düşersiniz.
Peki kurumlarda İstemli Körlüğe sebep olan ne acaba? Neden insanlar açıkça gördükleri halde yapılan yanlışlara göz yumuyorlar? Ya da karşıt görüşlerini belirtmekten kaçınıyorlar? Bunun hepimizin bildiği bariz nedenleri var aslında. Herkes Mersin’e giderken tersine gitmek, gidebilmek bir cesaret işidir. Ayrık otu olmaktan çekinmek ya da bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyeti bir kurumu ya da bir toplumu çökerten en önemli tutumların başında gelir.
Ancak kurum kültürü açısından bakıldığında insanların farklı görüşlerini dile getirdiklerinde cezalandırılacakları ve/veya terfi şanslarının olmayacağını düşünmeleri ya da daha da kötüsü deneyimlemiş olmaları da mümkündür. Belki de farklı görüşlerini dile getirme cesareti gösterenler görüşlerinin hiç de kaale alınmadığını fark ettiklerinden artık konuşmama kararı almışlardır.
Kurumdaki yanlış uygulamalar, hatalı yönetim politikaları ve ancak her şeyden önemlisi otokratik liderlik anlayışı problemlerin uzun zaman görmezden gelinmesine sebep olur. Liderler ve yöneticiler kendilerine aykırı görüşü duymaya tahammül edemediklerinde ve/veya zayıf yönlerinin ortaya çıkmasından korktuklarında egolarının da esiri olmuşlardır. Bu kurumdaki bir liderlik zafiyetidir.
Çalışanlar açısından en büyük yanılgı ise bu benim vazifem değil yaklaşımıdır. Zira bir suçu işlemek kadar o suça sessiz kalmak da bir suçtur. Yöneticinizin rüşvet aldığını bildiğiniz halde buna göz yummak ya da işyerinde tacize uğrayan çalışma arkadaşınızı görmezden gelerek susmak da en az o suçu işleyen kadar sizi de suçlu kılar.
Peki bir kurumda İstemli Körlük engellenebilir mi? Veya varsa ne yapılabilir?
Adım 1 . Nerede kör olduğunuzu tespit edin.
Öncelikle İstemli Körlüğe neyin neden oluğunu net bir şekilde tespit etmeniz önemli. Aynı Doktor Alice Stewart gibi, insan kaynakları departmanınız sahaya çıksın ve çalışanlarla yüz yüze görüşmeler yapsın. Bazen dışarıdan bir danışmanlık almanız da gerekebilir. Problemin ana nedenlerini saptayın ve bunlarla yüzleşin.
Adım 2: Böyle giderse ne olur?
Bu körlüğün kısa ve orta vadede kurumunuzda neye mal olacağını tespit edin ve rakamlarla üst yönetime ispat edin. İşgücü devir oranınızdaki düşmelerin veya işe iade davalarının kuruma yıllık maliyeti ve marka değerine verdiği zarar vb….
Adım 3: Radikal değişimlere hazırlıklı ve niyetli olun.
Margaret Heffernan İstemli Körlüğün aslında gizli bir bilgi değil herkesin bildiği ama dile getirilmekten kaçınılan şeyler olduğunu söylüyor. Kurumunuzda kötü bir liderlik anlayışı olduğu ya da x yöneticinin ekibine mobbing yaptığı gibi gerçekler aslında herkes tarafından biliniyordu. Ancak bunu yüksek sesle söyleyen siz olun. Ve yaşanan körlüğü açık ve şeffaf bir şekilde dile getirin ve kurumda bir daha böyle bir şeyin yaşanmayacağının taahhüdünü verin. Bu bazen bazı yöneticilerle vedalaşmanızı gerektirecek kadar radikal kararlar almanızı gerektirebilir.
Adım 4: Açık ve şeffaf bir kültür yaratın.
Öncelikle liderinizi ve yöneticilerinizi güven veren bütünlük sahibi ve cesur kişiler arasından seçin. Geribildirimi bir iletişim tarzı haline getirin ve 360 derece işlemesini sağlayın. Kurum içinde farklı görüşleri duyabileceğiniz platformlar yaratın. ( anketler, fokus grup çalışmaları beyin fırtınaları vb)
Kapıları açmak yetmez, zihinlerinizi de açın. Liderlerinizin aykırı görüşleri duymak için ekiplerini cesaretlendirmelerini isteyin. “Hayır” ları duyun, yayın ve gerekirse destekleyin. İnsanları şeytanın avukatı olma konusunda cesaretlendirin.
Unutmayın göz yummak ve sessizlik girdabı topluma gizlice yayılan bir virüstür ve bedeli çok ağır olan bir hastalıktır. Hayata kör olmayın ve körleşmeye izin vermeyin.