
Harvard Business Türkiye /Başak Tecer
Bazen bazı davranışları düzeltebilmenin yolu hata haritamızı keşfetmekten geçer. Neyin nasıl iyi yapılacağını bilmemize rağmen hatalarımızı fark etmemek, öğrendiklerimizi hayata geçirmemizi de engeller. Zira alışkanlıklarımıza hızla dönme eğilimi taşırız. Nörobilimciler kişiliğin oluşumunu BBC İnsan Beyni Belgeseli’nde bir buğday tarlasına benzetiyor ve şöyle diyor:
“Çocuklar iyi ya da kötü bir deneyim yaşadıklarında beyinlerindeki nöronlar yeni bağlantılar yapar. Bu bağlantılar patikalar yaratır. Ve bu patikalar çocuğun davranışlarını sadece o dönemde değil, bütün hayatı boyunca etkiler. Çocukken yaşadığımız tekrarlanan deneyimlerle davranışlarımız bir model oluşturur ve beynimizdeki patikalar daha kalıcı olur.”
Oluşturduğumuz bu patikalara nörolojik yol diyoruz. Birbirimize karşı davranışlarımızda da farkında olmadan beynimiz aynı nörolojik yolu kullanıyor. Duygusal zekada düşünce sistematiği hataları olarak geçen konu bizim ilişki yönetimimizde, hayata bakışımızda ya da kendimizi ifade ediş biçimimizde etkili rol oynuyor. Bu hatalar aynı zamanda paradigmalar ve ön yargılarımızın da temelini oluşturabilirler.
Bu makalemde sizlere bu hatalar ve iletişime etkisinden bahsetmek istiyorum.
1- Genelleme: Yaşadıklarımızı kaydeden ve her seferinde kaydettiği bu bilgileri hafızadan çekerek filtreler kullanan beynimiz, bize aynı zamanda yaşadığımız bu deneyimin, herkes tarafından her koşulda gerçekleşebileceği gibi bir genelleme yaptırabilir. Ve farkında olmadan kendi deneyimlerimizin arkasında oluşan inancın herkeste var olabileceğini varsaymaya başlayabiliriz. Örneğin; daha önce belli bir meslek grubuyla olan ilişkimizde bir güven sorunu yaşadıysak “onlara güven olmaz” deyiveririz. Ya da” kimsenin umurunda değil” veya “her zaman böyle yapıyorsun” gibi; kişilerle yaşadığımız bir deneyimin her zaman, her koşulda tekrar edeceğini düşünürüz. Genelleme hatası aynı zamanda geribildirim verirken de bizi zora sokabilir. “Hiçbir zaman işleri zamanında teslim etmiyorsun” dediğimiz bir astımız sizce hangi konuda, neyi ve işin hangi kısmını neye göre geç teslim ettiğini anlayabilir mi? Fazlasıyla genelleme yapmak kendi paradigmalarımızı ve ön yargılarımızı başkalarına empoze etmeye çalışmak anlamına da gelebildiğinden bazen de ilişkilerin gerilmesine veya iletişimin gereksiz yere uzamasına sebep olur. Genelleme yapanlara şunu sorun: Bana somut bir örnek verebilir misin?
2- Kişiselleştirme: İç sesimiz kendimizi başkalarıyla kıyaslamaya zorlar. Yöneticimiz ekip arkadaşlarımızdan birini takdir edip bizi etmediğinde içimizden “ben ne yapsam beğenmiyor zaten” diye geçirmek buna bir örnek teşkil edebilir. Veya suçlama kültürü oluşmuş bir kurumda bir müşteri olarak yapılan bir hatadan bahsettiğinizde kişi “bu benim hatam değil, arkadaşım işinizi takip etmemiş” deyiverir. Siz, işe yönelik bir aksaklıktan söz ediyorsunuzdur, ancak kişiselleştirme yapan kişi bunu kişiliğine saldırı gibi algılıyor olabilir. Küçükken başkalarıyla kıyaslanarak veya yaptığımız hatalar karşısında suçlanarak yetiştirilmek, bu hatayı yapma eğiliminin temelini oluşturabilir. Benliğimize saldırı olarak yapılan iletişim tarzları zamanla özgüvenimizin de zarar görmesine sebep olur. Tam tersi aynı zamanda “Hiçbir işi doğru düzgün yapamıyorsun” dediğimiz anda karşımızdaki kişide kişiselleştirme riski de oluşur. “Bana hakaret ediyor Başak Hanım hep bağıra bağıra konuşuyor” diyen katılımcılara şunu sorarım: Sadece sana mı, yoksa o kişinin iletişim tarzı mı bu?
3- Zıt kutuplu düşünme: Dünyayı, ya hep ya hiç penceresinden filtrelemek ve siyah beyaz bir film gibi izlemek diyebileceğimiz bir başka paradigma daha: Ya hep, ya hiçmantığı. Birine ya tam güvenirsin ya da hiç, ya benim dediğim gibi olur ya da hiç yapma, ya benim görüşüme katılırsın ya da sus şeklinde bir bakış açısı veya yönetim tarzı toplumda ancak kutuplaşma yaratır. Oysa hayat renklerle doludur. Ve aynı fikirde olmadıklarımız bize çoğu zaman ara tonları gösterir. Esneklik ve seçenek üretme becerisinin gelişmesine de engel olan bu tutum mükemmeliyetçilik de içerir. Bu iş hata kabul etmez tarzında bir yaklaşım en başta kendi hatalarımıza olan tahammülsüzlüğümüzün bir göstergesi değil midir sizce de? “En yetenekli, en başarılı, en akıllı” yaklaşımları diğer tarafta “en az, en kötü” şeklinde zıt bir algı yaratmaz mı ? Mükemmeliyetçilik yaklaşımı; kurumda insanların gelişmesine, insanların inisiyatif almasına engel olurken, aynı zamanda motivasyonun zaman içinde düşmesine da sebep teşkil etmez mi? Ne dersiniz?
4- Akıl okuma: Karşımızdakinin aklından geçeni bildiğimizi sanır ve bir anda hüküm veririz. Akıl okumayı, Google’da bir şeyi doğru düzgün yazmadığımızda bize “bunu mu demek istemiştiniz?” demesine benzetiyorum. Beynimiz de bir nevi arama motoru mantığında bize “kesin şunu demek istemiştir” diyebilir. İletişimde, karşımızdaki cümlesini bitirmeden lafı ağzından alıp tamamlamaya veya onun yerine konuşmaya başlarız. Çok sık rastladığım bir hata. Özellikle zamanla yarışılan işlerde yöneticiler sıkça rastladıkları problemlerin benzerlerini duyduklarında problemi bir an önce çözme refleksiyle bu hataya düşebiliyorlar. Dinlemede sabırsızlık refleksi yanlış anlaşmalar veya karşınızdakine söz hakkı vermemek gibi durumlara da yol açabilir. Oysa dinlerken iç sesi susturmak bu hataya düşmemize kolayca engel olabilir. Başkaları hakkındaki peşin hüküm vermemize de neden olabilen akıl okuma, iletişimin önündeki engellerden biridir.
5. Seçici algı bellek: İlişkimizde hasır altına gömülmüş veya zamanında karşılıklı konuşularak halledilmemiş bir problemin varlığı konuşmalar arasından kelime seçerek dinlememize ve geçmişte yaşananla bugünkü olayı anlamsızca birleştirmemize sebep olabilir. Geçen sefer de işleri aksatmıştın ya da zaten bana değer verseydin doğum günümü hatırlardın gibi daha önce yaşanıp bitmiş bir sorunu sürekli masaüstüne taşımaktır. Problemleri zamanında göz ardı etmeden ilerlemekte fayda vardır.
6-Abartma ve felaket haline getirme: Birkaç olumsuz olayı tüm olaylara atfederek sorunları olduğundan daha büyük görme ve genelleme yapmaktır. Mahvolduk, her şeyi alt üst ettin, geri dönüşü yok bu işin şeklinde bir yaklaşımla bazen de pireyi deve yaparak, panikle beynimizi adeta kilitleriz. Eskiden sıkça yaptığım bu hata karşısında kendime şunu sormayı öğrendim: En kötü ne olabilir?
Düşünce sistematiği hatalarının birçoğu birlikte cereyan eder. Ancak bunlar kişiliğimizin bir parçası değil, beynimizde oluşturduğumuz ve sıkça kullandığımız patikalardır. Bir nevi alışkanlık ve beynimizin virüsleri gibidirler. Öğrenilebilir, değiştirilebilir. Yapmamız gereken ise önce bu virüs programını çalıştırıp, beynimize format atmaktır.
Daha sağlıklı ve verimli iletişimler için….