
HARVARD BUSINESS REVIEW TÜRKİYE- BAŞAK TECER
Elinize bir steteskop alıp insanların kalbine dokunduğunuzda onların endişelerini, kaygılarını, üzüntü ve acılarını hissedebileceğinizi hayal edin. Kalp aktivitenizin değişimlerinde çekilen EKG’nin duygusal iniş çıkışlarımızın da gösterebildiğini…Örneğin; kızgın bir yöneticimiz bize bağırarak konuştuğunda kalbimizde yarattığı duygusal fırtınaları kağıda dökebildiğimizi bir düşünün. Kalp atışımızın hızlanması, nefes alamaz hale gelişimiz ve ellerimizin buz kesmesi ötesinde bir şeyden bahsediyorum. Beyni bilimsel olarak ilkel beyne bağlanmış bu yönetici acaba bu tarz bir veriyi görebilseydi yine çalışma arkadaşına bu şekilde bağırabilir miydi?
“Kimseyle empati kurmak zorunda değilim Başak Hanım” dedi bir yönetici geçenlerde verdiğim bir eğitimde. “Bu onların işi ve yapmak zorundalar! Onlar işlerini düzgün yaparlarsa ben onları neden azarlayayım ki?”
Oysa pire için yorgan yaktığınız hiç oldu mu?
Ya da sizi aşağılayarak konuşan bir kişinin konuşmasının kalbinizde yarattığı sızıyı hiç hissettiniz mi?
Ben yaşadım ve hissettim.
Başarıyı elde etme konusunda kendini frenleyemeyecek ölçüde delice bir hırsla çalışan bir yöneticim olmuştu. Başarısızlığa tahammülü asla yoktu. Bir gün rakip gazetede çıkan bir ilan bizim gazetede yayınlanmayınca deliye dönmüş ve benden reklam ajansını arayarak bu ilanı mutlaka bizim gazeteye de almamı emretmişti. Gözlerinden ateşler çıkarak bağırıyordu. O kadar şiddetli bir şekilde bağırıyordu ki saçlarım nefesinin rüzgarından uçuşur gibi oldu. Elim ayağım buz kesti ve korku dolu bir telaşla masama geri döndüm. Ajans yetkilisine ulaşamamıştım. Yöneticimle yaptığımız konuşmanın ardından yaklaşık 15 dakika geçtikten sonra yanıma geldi ve ulaşamadığım yanıtını alınca bana tekrar bağırmaya ve hakaretler etmeye başladı. 24 yaşında tecrübesi yetersiz bir çalışandım. Ancak kimsenin bana hakaret etmesine müsaade edemezdim. Bir anda çantamı elime aldım, kimseye hiçbir şey söylemeden şirketi terk ettim. Yaklaşık bir hafta boyunca ağladım ve şirketten gelen telefonların hiçbirine yanıt vermedim. Ta ki aynı kurumda eski yöneticim olan kişi beni arayana kadar. Onun sayesinde pire için yorgan yakmaktan kurtulmuştum. Ancak gerçekten insanın neden pire için yorgan yakabildiğini o gün anlamıştım.
İş hayatına duyguları karıştırmayalım şeklinde düşünenler aslında tüm meselenin kalplerle iletişim kurmak olduğunun maalesef hâlâ farkında değiller. Oysa dünyayı peşinde sürükleyen liderlerin en iyi yaptığı şeydir: Kalplerle iletişim kurmak! Ya da dünyanın en başarılı şirketlerinin başardığı…
Turkcell bu yıl bir ilke imza attı. 28 Ekim’i 29 Ekim’e bağlayan gece her abonesinin telefon çalma ziline Ulu Önder Atatürk’ün yaptığı konuşmayı koydu. Bunun zeki bir pazarlama faaliyeti olduğunu söyleyebiliriz elbette. Ancak Turkcell’in yarattığı etkinin kalplerle iletişim kurmanın önemi için iyi bir ispat olduğunu da sanırım kimse inkâr edemez. Bu konuda dünya çapında başarılı firmalardan biri de bence Google. Her ülkenin gündemine özgü yarattığı animasyonlar, oyunlar akıl alıcı. Hiç denk geldiniz mi bilmiyorum ancak Google bu konuda o kadar başarılı ki doğum gününüzde size özel bir sayfa tasarımı karşınıza çıkıyor. Sizin isminizle size “İyi ki doğdun” diyor. Coca Cola’nın isim yazan kutuları, Filli Boya’nın 8 Mart Dünya Kadınlar Günüvideosu, İş Bankası 10 Kasım reklamı, Koç Holding’in Cumhuriyet Bayramı videosu kalbimize dokunmadı mı? Ya da Türkiye’nin en büyük inşaat şirketlerinden birinin patronunun başrol oynadığı reklam filmi aylarca eleştirilmedi mi?
Elbette sadece pazar payı kapmak için yapılan zeki reklam filmleri yeterli değil kalplerle iletişim kurmak için… Kast ettiğim bu da değil.
Bir çalışanınızı, bir müşterinizi sicil numarası veya hesap numarası olarak görmekten vazgeçin diyorum.
Simon Sinek’in Ted Talks konuşmasında dediği gibi şirket çalışanlarınızı kafa sayılarıyla değil, kalp sayılarıyla hesaplayın diyorum.
Biraz sakinleşip kalp seslerini duymaya vakit ayıralım diyorum.
Eğer bunu başarabilirsek ne ödediğimiz maaşın ne zorlu çalışma koşullarının bir önemi kalır. Çalışanlarımızın, müşterilerimizin kalbine dokunabilmeyi başarabildiğimizde yapabileceklerimizin bir sınırı yoktur.
Artifical Intelligence yani yapay zeka kavramı ile dünya kasılıp kavruluyor. Dünya yapay zekânın, bir bilgisayarın veya bilgisayar kontrolündeki bir robotun çeşitli faaliyetleri zeki canlılara benzer şekilde yerine getirme kabiliyetinden bahsediyor. Biz izin verirsek Matrix 3 Filmi gerçeğe gidiyor gibi gözüküyor. Ne kadar heyecan verici değil mi? Kalbimizi kenara park ederek yarattığımız robotlarla gurur duyacağımız bir devir başlıyor! Artık düşünmemize bile gerek kalmayacak! Yapay zeka bizim için en akıllı seçimleri seçenekler arasından tarayıp bulacak! Kim bilir belki bir gün duyguların da kombinasyonu yapılacak. Ben hayatta olur muyum bilmiyorum ancak bana göre iş dünyası ya da özel hayatta kalbinin sesini duymayan ya da başkalarının kalbiyle iletişim kuramayan herkes sonunda mutsuz olacak.